“Allah kimsenin başına böyle acı vermesin!..”

A -
A +
İki genç kız peyda oldu bir anda çeşmeye uzanan uzun, karanlık, dar keçiyolunda...
 
 
Sahipsiz olmamak; bu dünyada en büyük sermaye, en kazançlı kâr, en yüksek makam ve de mevkiiydi de kimse bunun farkında değildi. Garip olan da sahip olduklarının kadir, kıymetini bilmemekti Nene’ye göre.
                  ***
Aras akma demem sana,
Suyun içtim kana kana.
Kadir kıymet bilemedim,
Çok acıyın dostlar bana.
İki genç kız peyda oldu bir anda çeşmeye uzanan uzun, karanlık, dar keçiyolunda. Belli ki onlar da az önce geçen çobanın söylediklerini duymuştu. Hayvan sürüsünün kuru topraktan kaldırdığı tozları dağılırken iki gençten birinin; “Allah kimsenin başına böyle acı vermesin” cümlesi dikkatini çekti Nene’nin. Yavaşça yanlarına yaklaşıp kimsenin başına gelmemesini istedikleri şeyi sordu kızlara. “Sohbete ortak olan kimdi?” diye düşünseler de kısa zamanda çekingen tavırlarını, içlerinde olan saflık bastırmış olacak ki, oldukça rahatlamış gibi görünüp cevap verdiler Nene’ye. Onlar da hâlâ duyduklarının tesirindeydiler. Komşu köyden dayılarının yanına gelmişlermiş, yalnız kalmaktan korkuyorlarmış. Ayaküstü sohbet; eş, dost, akrabalardan da bahsedilince iyice kızıştı. Sanki birbirlerini senelerdir tanıyormuş, sanki köyden biriymiş gibiydiler. Zavallı çobanın başına gelen hadiseyle alakalı olanları, yaşanan mekânları tek tek, en ince detayına kadar konuştular.
- He Nene Kız, Ermeniler azıtmış! Uruslar geliyorlarmış diye bayram ediyorlar!
- Ufaklığımdayken de böyle bir havaya girmişlerdi. Az daha beni öldüreceklerdi! Demek fırsat kolluyorlarmış!
- Allah muhafaza kız! Öyle öyle! Yeni anladık! Sinsi, içten pazarlıklı, menfaatçiler!
- Dönekler, ne olacak!
- Ah aah! Bu dönmeler; pek de belli etmiyorlar ama mızrak çuvala sığmıyor! Sevindiklerinden evlerini badana yapmışlar, süslemişler bile! Bizlerin hanelerinde hüzün var, sanki yıldırım düşmüş gibi cayır cayır yanıyoruz, onların evlerinde şenlik! Kendilerini de eskisi gibi saklamak istemiyorlar ha! Her hâllerinden açık veriyorlar.
- Dost, düşman saflarını belli etmiş desene!
- Kız dahası var! Erkekleri at alıyor, yarış yapıyorlar! Davul, zurna çalıp zıplıyorlar! Şarap fıçılarının dibinde sabahlıyorlarmış! Çok değişmişler çook! O eski komşular gitmiş, başkaları gelmiş sanki!
- Anlatılacak gibi değil! Şımarık ve kibirliler de!
- Bari eskiden öyle olsalardı! Kız biz ufakken “Uruslar, Kaf Dağından aşmış geliyorlar” diyorlardı. Ya şimdi neredeymişler?
- Nerede olacaklar? Nahçıvan’ı geçmişlermiş. Atlı, arabalı, piyade binlerce Müslüman yollara dökülmüş, çoluk çocuk sürüm sürüm. Bu taraflara doğru hicret ediyorlarmış. İlk kafileler Horasan’a ulaşmış bile!
- Ah zavallılar! Ah!
- Çocuklar, ihtiyarlar perişanmış! Hele bir de silahlı Ermeni eşkıyaları baskın yapıp ellerinde avuçlarında ne varsa alıyorlarmış. Karakurtlu çoban Abdurrahman dadaşı, çocuklarının önünde kesmeye kalkışmışlar!
- Deme!
- Herkes o hadiseyi konuşuyor! Hançerleri ellerinde kırılmış! “Bu azizlerden” deyip kaçışmışlar!
- Aman Allah’ım!
- Zalimler! Ödlekler!
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.