"Kapıdan pencereden dumanlar çıktığını görünce koştuk..."

A -
A +
Şükriye annenin içinde bulunduğu durumu tarif etmek oldukça zordu.
 
 
Şükriye Hanım fenalık geçiriyordu... Kapı önünde bir o yana bir bu yana savruluyordu. Kapıdan, pencereden dumanlar yükseliyordu. “Ah! Çocuklarım” dedi, feryat etti. İçinden, “tüpü mü açık unuttum acaba?" diye sayıklarken elini kapıya attı. Kapı zaten açıktı, ocağı da yanık bırakmadığını iyi biliyordu. Avluda tanımadığı birileri vardı. Korku dolu, büyümüş gözlerle içeri girdi, dizlerinin bağı çözülmüştü, yıkılmamak için direklerden tutunarak birkaç adım attı, etrafı kolaçan eden korkulu gözlerle…
- Ne oldu, niçin evimdesiniz? Yoksa çocuklarıma mı bir şey oldu?
Yaşlı kumral saçlı, geniş omuzlu iriyarı adamı gördü. Onu fırından tanıyordu. Kimse söze girmeden adam konuşmaya başladı.
- Şükür, bir şey yokmuş kızım! Biz de telaşlandık ama! Kapıdan pencereden dumanlar çıktığını görünce koştuk. Evde de kimseleri görmeyince iyice korktuk. Buna da şükür, hamd olsun. Siz dışarı çıkalı epey vakit oldu değil mi?
- Beyimi işe, oğlumu mektebe uğurladım. Aha şuracıktan, çocuk parkının oradan.
- O kadarını hepimiz yapıyoruz kızım. Yanlış bir şey yok! Olacak oluyor. Rahat bir nefeslen, çocukları bizim hanım eve çıkardı. Ben de buraya geldim. Her tarafa baktım. Buralarda dolaşan bir meczup vardı. Kapıyı açık görünce içeri dalmış. Elindeki kâğıtları yakmış aha ileride. Duman ondan çıkmış. Kapı, pencereleri açtık havalandı. Hiçbir şey kalmadı.
- Ne istiyormuş benden?
- Senden istediği bir şey yok, zavallı bir meczup dedim ya... Buralarda zaman zaman görünür hanımlar evlere çağırır karnını doyurur gönderirler. Şimdiye kadar kimseye zararı dokunmadı. Öyle kötü biri değil. Sizin kapıyı da açık görünce öylesine girmiştir.
Yaslandığı direkten doğruldu Şükriye. Odaları tek tek dolaştı. Fırıncıya hitaben ve esnaftan birkaç kişi “şükür bir şey yokmuş, baba bize müsaade” deyip ayrıldılar. Fırıncı, bir iki adım geri attı, komşusundan müsaade isteyerek işine dönerken, kapıyı kilitleyip çocukların yanına çıkmasını tembihledi.
Yalnız başına kalınca dibi köşeyi bir daha kolaçan etti Şükriye Hanım, her şey yerli yerindeydi. “Çocuklar merak etmesinler” diyerek kapıyı sıkı sıkıya çekti, kilitledi.
Sanki; "Ebediyetin, sonsuzluğun derinliklerinden çağrılıyorum” dedi, yürüdü.
Şükriye annenin içinde bulunduğu durumu tarif etmek oldukça zordu. Boşa koyuyor dolmuyor, doluya koyuyor almıyordu. Gariplik hissi mi diyelim ne? Çocuklarının, ailesinin dışında hiç kimsenin ona gerekli olmadığını sanıyor, aynı şekilde ona da kimsenin ihtiyaç duymadığını hissediyordu. Bütün bu olanlar, insan hayatının bir manasının olmadığını söylese de ancak onun vazifesi henüz bitmemişti. Her şeyden önce ömrünü geçireceği yeni evini derleyip toparlaması lazımdı. Hayat mücadelesinin yapılacağı ve çocuklarının serpilip büyüyeceği bu yeni muhiti, pek yabancısı olduğu bu yerleri her bakımdan görmesi, tanıması da icap ediyordu. Onun için kılı kırk yarıyor, yoğurdu üfleyerek yiyordu... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.