Kaşlarını çatarak dikkatlice Erkara’yı süzdü Aslı!..

A -
A +
"Gülşah’ı ikna edin, gerisine karışmayın. Dile benden ne dilersen. Bilirsin sözümün eriyimdir."
 
Yüzündeki yara iyi olana kadar Palabıyık’ın malikânesinden dışarı çıkmadı Erkara.
Gülşah’a karşı duygularından vazgeçmemişti. Bu sevda meselesini, artık güç kullanarak değil, ikna ederek, inandırarak, gönül rızasıyla halletmeye çalışacaktı. Büyücünün dedikleri çıkarsa(!) hiçbir zahmete hacet kalmayacaktı. Doğan, bu seferden dönemeyebilirdi. Zaten düşündüğü olur, ortadan kalkarsa işinin kolaylaşacağına adı gibi inanıyordu.
Çekirge’den aşağı inen dar, toprak yol tenhaydı. Komşu bahçelerin duvarlarından aşan kabakların yer yer sararmış geniş yaprakları, çakır çukur yola kadar uzanıyor. Duvar taşları arasında yuvalanan kertenkeleler, oradan oraya kaçışıp duruyordu. Yoldan geçmekte olan aile dostlarının genç, beyaz, gürbüz kızı Aslı’yı gördü Erkara.
- Aa!.. diye şaşırdı. Kız, ani bir hareketle toplandı. Sesin geldiği tarafa dikkatlice baktı.
- Erkara! Sen ha!..
- Ben ya!.. Evet yanlış duymadınız benim ben!
- Hayırdır? diyen kız, yürümekten vazgeçti. Biraz tedirgin, başkaları var mı mânâsında etrafına bakındı. Siyah kaşlarını çatarak dikkatlice Erkara’yı süzdü.
- Ayol sana ne olmuş? Bu alnındaki de ne böyle? Burada ne arıyorsun?
- Hiç.
- Ne demek hiç?
- Ya, sana bir işim düştü. Bırak onu bunu da, yardım et.
- Tamam da!..
- Da’sı, ma’sı yok! Uzatma!
Fazla konuşmadan bir kese altın çıkardı.
- Bunları al. Dediğimi yaparsan daha çok veririm.
- Meraklandım iyice!
- Şimdilik bir kese. Arkası gelecek, meraklanma. Âbâd edeceğim seni. Ne kadar hizmet, o kadar mükafat. Gülşah’ı ikna edin, gerisine karışmayın. Dile benden ne dilersen. Bilirsin sözümün eriyimdir.
- Zor bir vazife beyim! Bir başkasını deseydin keşke!
- Fazla laf istemiyorum, diyerek, bahçelerin birinin duvarından atladı, kayboldu.
Erkara, yüzündeki yara iyi olur olmaz Aşır ve Palabıyık arkadaşlarını da alarak Kripto’nun Kâbus’la buluşacağı yere gitmeye karar verdi. Böylece hem üzerindeki şüphelerden dolayı Süleyman Çelebi ve etrafındakilerin manevi baskılarından uzaklaşacak, hem de vadedilen önemli imkânların ne durumda olduğunu yerinde görmüş olacaktı.
Hesapta olmayan durum ise; Doğan’ı tuzağa düşürüp, bir an evvel ondan kurtulmanın çaresine bakmaktı. İstikbalinin tek mânisiydi. Hazır düşman içindeyken işini bitirmek en kolay yoldu. Bu fırsat eline bir daha geçmeyebilirdi!..
                   ***
Süleyman Çelebi, ne yapıp, ne edip vaaz, nasihat ettiği, namaz kıldırdığı câmide, cemaatine, Sevgili Peygamberimizi, manzum bir eserle anlatmak istiyordu. Gücüne, kuvvetine ve kabiliyetine inanıyor, bu hususta kendine güveniyordu. Lakin bir türlü başlayamıyor, istediğini gerçekleştiremiyordu.
Bugün yine çok sıkıntılıydı. Düşündüklerini yazamamış, içindekileri dökememişti. Padişah efendilerine karşı boynu bükük, cemaatin yüzüne bakma cesareti hâlâ yoktu. Bunlar yetmiyormuş gibi gece rüyalarında hakaretlere uğruyor, karabasanlardan kurtulamıyordu. Düşündü, taşındı biricik refikasının da görüşünü alarak, Emir Sultan hazretlerinin Keşiş Dağı eteklerindeki dergâhına gitmek için yola çıktı... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.