Boşluğa bakan evlerden iki büklüm bir nine çıktı...

A -
A +
Ali, konuşanlara bakarken gözü çalıların üzerindeki bir yuvada debelenen bir şeye takıldı. 
 
Hastalığın yorduğu zayıf bedenine çöreklenen ağırlık devam ediyordu. Bu vesileyle göz kapaklarını dinlendirme fırsatını buldu. Sonra; "Ah, şu kalbim!" dedi. "Niçin kabına sığmıyor bilmem ki?.. Sanki şuramda, yüreğimin tam ortasında, yaramaz bir kuş var. İşte bu kuş, orada kanat çırpıyor, kendisini hapseden kafesi, kırıp parçalamak istiyor. Gönül kuşum, azat olmayı, huzur ve saadetle yaşamayı umuyor! Hoş, güzelim huzur ve saadet, pek öyle uzağımızda da değil ama kavuşmamız zaman alacak. Babam iş bulsa, bizler de okulumuzda muvaffak olabilsek herkes huzurla dolacak. Anacığıma bir şey olmadan ah bir onu sevindirebilsek!..”
Okulla bulunduğu yer arasında, oldukça büyükçe bir boş arazi vardı. Baharla birlikte yeşile boyanmıştı. Birkaç kuzucuk, gönüllerince otluyordu. Köyündekiler aklına geldi. Böyle beyaz, pamuk gibi kuzusu olsun çok istemişti ama nedense onlarınki hep kahverengi, boz, siyah, koyu renkliydiler. Oldukça masum ve pek güzellerdi. Umudun binlercesinin boy boy yükselttiği çimenleri koparmaları hoşuna gidiyordu. Beyaz bir fino, dolaşıyordu, önce onu da kuzu sanmıştı.
Boşluğa bakan evlerden iki büklüm bir nine çıktı. Kapı önünde belini tutarak etrafına bakındı.
-Hadi Allaha ısmarladık güzel gelinim! Şu Kerime Hanımefendilere bir uğrayayım, kendisi ahiretliğimdir malum!
-Peki anneciğim iyi olur! Benim selâmımı da söyle. Ellerinden öperim.
-Ve aleyküm selâm. Unutmasam söylerim kızım.
Ali, konuşanlara bakarken gözü çalıların üzerindeki bir yuvada debelenen bir şeye takıldı. Tüylenmiş yavru, ürkek gözlerle etrafına bakınıyordu, fazla beklemeden de bu yavru serçe, bir iki kanat çırpmada süzülmüştü maviliklere doğru. Karşı bahçe duvarında bir iki defa kanat çırptı tutunmak için. Onu merakla seyrederken, şişman bir kedi başını uzatıverdi bir başka köşeden, ödü koptu. Kendi kendine “Ali ne duruyorsun yetiş, yavruyu kurtar, bu azman kediden” diyecekti vazgeçti. “O da hayvan o da hayvan” dedi, sadece. Seyrettiklerine karşı içinde oluşan fırtınaları da dindirdi, yoluna devam etti.
Onlar bir kusur, kabahat dahi değildi. Sadece kendi kendine; “benim kanatlarım yok ki, kuş gibi uçayım. Rabbimin verdiğine binlerce hamd olsun ki kurbağa, yılan, böcek de değilim!” dedi, güldü. Belli ki Ali’nin aklına çok şeyler geliyor ve de çok yapacağı işi vardı…
           ***
Neredeyse unutulmuş olan yangın yeri sohbetinin ortasına oturan Şükriye Anne, yavrularını karşısında görünce ölümden dönmüşçesine sevindi, hasretle kucakladı. Sanki üzerlerine bulaşmış son külleri elleriyle şuursuzca siliyor, “canlarım” deyip kuvvetlice bağrına basıyordu körpelerini. Bir gün ölüm vaktinin geleceğini çok iyi biliyordu ama bu fikri bir türlü kabul edemiyordu. Çünkü eğer o ölürse, çocuklarının hâli nice olacak, nerede, kim nasıl koruyup kollayacaktı? Bu çocuklar büyümeden eğer kalbi nefes almaya son verirse kime sığınacaklardı?
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.